13 Mart 2019

bir gün aşka layıklaşmak üzere..

başlayamadım doğru dürüst hiçbir şeye, başladımsa da elime gözüme bulaştırıp pişman oldum, ''niye yaptın neyine ki ah salak kafa'' diye, anlayacağın yapıp yapıp pişman oluyorum.Allah belamı versin ki bir daha yazmayacaktım, hep zamansızdım ben, hep geç kalır yahut yetişemezdim, olmadı oldurmaya çalışırım yahut telafi etmeye çabalardım yetişemediklerime,hezeyanlara,karışıklığıma ama asıl karmaşıklığına senin..şimdi anlıyorum ki bu bencilliğin daniskasıdır lakin benim en büyük bencilliğim sensin, galiba bir tek sana olduramadım,olamadım,,yok sayamadım..bir şey var bir şey senli bir şey, benli senli bir şey,çabalarken yorulurken bu hezeyan-ı hayatta, pes ederken kalbimde filiz yeşerten, mutlu olurken yerin dibine sokan bir şey işte..

bir görsem seni bir görebilsem..belki çocukca olacak; sen görmesen de olur.. olmadı görsen de cevap vermesen olmaz mı? bi şey var bi şey, sanki biraz sonra hiç ama hiçbir şey olmayacakmış gibi.. sanki oturduğum yerden kalkamayacakmışım ve bunu zaten istiyormuşum gibi,,

Çok güzelsin,,, gerçi duymuşsundur, farkındasındır.en güzel şiirler külleşir sana bence, en de makulu şairlerin ölmesi yolunda..off ne olmakta ölmekmiş bu, seninde içini kararttım..oysa ki yaşamakla yaraşılır hayatın, hak edilmez aşk oysa ancak layıklaşılır,,bir gün aşka layıklaşmak üzere..

17 Şubat 2019

Vasat



Saflık ve güzellik adına, dile gelen, olagelen çok şey var. Bu mislik durumun, yek an içinde olsa tekerrür lütfunda bulunması adına, doğumu hak; fedası mübah, çocuklar ve fedailer vardır. Akmayı unutmuş, bilincini ise yitirmekte olan ve altı üstü yosundan aşağı kalır yanı olmayan; dibi tutmuş metanlaşmakta olan durağan nehri, tembel uykusundan uyandırıp, denize akma sorumluluğuna ortak olmak yerine, sığ sularda içimize akıp; yer altı kralığımıza meze ediyoruz.

Boş veriyoruz, üşengeçliğimize kılıf uydurmak için. Bizli olanı küçümsedik, olmayanında altında ezildik; etki tepki, Nıvtın'ın bilmem kaçıncı yasası. Akabinde; gün boyunca ettiğimiz, kılıfını aşan budalalıkların terziliğini üstlenen deliklerimize, sürüne sürüne çekilip, bir mucizenin bizi çekip çıkarmasını bekledik.
_

Her şeyi gurbet saymış birinin tek sığınağı, pervasız yüreğidir.. Hamlaşıyor insan zamanla ve yanında ki koltuğa da kimseyi oturtmuyor.
Yine de düşündüm ve yardım ettim benden daha müşkül olana; yeri geldi yerimi, yeri geldi kendimi yer ettim; evet bu vicdan denen edinimi doyurmak ve yalnızlıkla çoğulluk arasında ki savaşın arasını bulmaktı, ne kadar yalnız, insancıl ne kadar da anarşist bir hareket...
Beğenmediğim ya da küçümsediğimden değildir, denk geldiğim bir ağacın gölgesine sığınmamam..
Ait olamadım birine, birilerine yahut bir yerlere..
Ya küçük geldim kendime,
Ya da yabancılaştım kalabalığa...
Dörtnala da koşamadım üstelik, benliğimi saran ve çoğu yabana kaptırılmış sevmelerin hüsranından.. Her sevdanın ağıdıyla güçlensem de, küçüldü omuzlarım mevsim değişikliğinden. Baharda öldüm, hazanda dirildim ve ehlileştirdikçe yaban şehirleri, kendime yabancılaştım.

Mevsim meyvesini vermiş çoktan oysa kışın yorgunluğu bahar uykusuna teslim etmiş kendini.
Şuursuzluk hakimiyeti eline alınca, sağ ve sol melekler; yazmayı unutup ağlamaya başlarlarmış.
Ne kötülükten ne de iyilikten eser kalırmış; göz yaşları silip süpürürmüş her şeyi...


Alıntı;
''...Yasemin! Biliyorum ben seni hiç hakketmiyorum ama kimler neyi hak ediyor ki? Bu kadar şey kimin? Bütün bu topraklar, ağaçlar, kuşlar? Bütün bunlar kimin için? Kimin bütün bunlar? Biz bu her şeylerin neresinde yaşıyoruz Yasemin? Ortasında mıyız, kıyısında mı, altında mı, üstünde mi nerelerin de duruyoruz biz? Bunları hiç bilmiyorum ben, yanına geliyorum Yasemin...'' 
Film; Sen Aydınlatırsın Geceyi - Onur Ünlü  

13 Şubat 2019

Unutulmuş Bir Giriş : Geçmişe Dönüş



Güneşi, saçlarının kızılborsalığına düşürmen,
Kıskanıyor; çiçekler, kıskanıyor böcekler.
Vazgeçmeyi borç bilirken, müstakbelim;
Gittikçe vazgeçilmez oluyormuşsun, öyle duydum..

__

Gölgemden sakındığım, senden sızım
Gelecek olan gelecekten daha gerçek!
Kendimi taşıyamazken de taşıyorum onu.
Aşağı yukarı kelimeler benzer;
Şairlerin gölgesinde tanıdım seni.
Tamladığı için eksiklerimi..
Atmayı sevmem (bilirsin(!))
Ne tuhaftır ki, ben yokken, uyurken
Annemin yırtıp atması eskilerimi..
Bir damla teselli hayatı çekilir kılar;
Yağmurlaşması toprağın,çiçeklerin; böceklerinde..
Güneşin soylu/sonlu kuraklığına karşı;
Akabinde gücünü toplaması dünyanın..
Ve uyanmanın hafifliğine yenileşirken,
Eksikliğin aldığı boşluğa, olmuyor tesselli.

Al içinde ironi geçen bir cümle;
İnsanı kendi aforizmasında katledebilirsin,
Yeter ki işin içine ironi katmayı unutma.
Şimdi bu cümlenin ironik olmadığına mı,
Yoksa cümlede gerçekten ironi arayana mı yanayım?

Bilirsin.. Aslında bilmezsin! Nerden bileceksin,
Hem hiçte bilmek istemedin beni zaten.
Ne yalan söyleyeyim;
Tüm bu olanları bilmemen,
Belki de bir çok şeyi bilmemi sağlıyor(!)

''Tehlikeli Oyunlar''ın ''Hikmet'' i geldi aklıma,
Cebelleşirken, bu tutarsızlığın içinde..
Yalnızlığımızdan bahsederdi; ''Hikmet'',
Yazıldığı kitaptan..
Hayaller gerçeklerden daha gerçek; ''Hikmet''e göre,
''Senli'' ama sensiz yaşadığımızın,
Adını oda koyamazdı belki;
Yine de yolun ne kadarını kattetiğimizi..
Kesin söylerdi, ''Hikmet''!

Anlamsız bir korku var üstümde,
Mesafeler arttıkça aramızda,
Unutma korkusu sarıyor benliğimi,
Bir bakıma boşluğa düşme..
Bir bakıma rezil olma korkusu.

İyi-kötü adını koyduğumuz çoğu şey,
Yok olmaktan tükenmekten nasibini alıyor.
Gözümde yine yeniden doğanlar;
Seni benzeşselerde, her sancıdan sonra;
Adın konulmayacak hiçbir zaman.


24 Aralık 2016

Kelebeklerin Ömrü Uzar

anlamalısın müstakbelim
an-la-ma-lı-sın bizi
anlatmalısın sonra,
bizli olamayanlara
bilhassa bizden, onlardan ölenlere
mahçuplara bilhassa, sonra ''ölülere''
ancak üryan gözlerde ifşa olurum
ancak yoz gülüşün ağlatır beni
bizim tek servetimiz endişedir, bu;
insanlar için sadece boktan bir şeydir

ahh, yazarken aklıma gelir bu 'ahh'
ne çok gamım, herşeyim ve hiçimsin
ne de çok da.. gamlanmıştım herşeye ve hiçliğe..sana;
bize ve gidemediğin ülkene de,,
acı ve ölüm olmasaydı o ülkende
o zaman bitmesindi o savaş,
kal yanımda bizli-izli-gizli olsak hep
gülüşün gözlerine karışsın hep
bir çocuk sen doğsun yoz yüreğime
kelebeklerin ömrü uzar
ben çocukluktan gün alırım
parklar, caddeler, ana baba günü;
yok yere çocukları alan ölüm mahçup
eserekli gençler umutla doluşmuş
kim bilir Oğuz Atay da ölümsüzleşir
ki bunlar, insanları ve bizi paklardı müstakbelim
kelebekler yaş almış, ben çocuklaşmışım...











12 Aralık 2016

Sayıklamalar


kendimi öyle ya da böyle heba edecektim.
kusura bakma müstakbelim!
kim vurduya denk geldin,
iyi-kötü ama iyi ki geldin.
müstakbelim hoşgeldin,
sefalar getirdin..


Merak etme müstakbelim..
Kışa hazırlık gibi çok önceden, 
yılıgınlığa da hazırlanmıştım;
Korkma sen, bencilliğimin altın vuruşuyla;
'Seni Seviyorum' u geniş zaman kipine emanet ettim, 
Ve şimdi sadece sayıklıyorum,
seni mi bilmem? Ve ıskaladıklarımı..


senli bir hayatı istemem; 
umarsız bir bencillikti,
biliyorum.. 
sadece bunu biliyorum!
sana acınacak acılar, bayat şiirler..
ve çırpınışlar ve yastığın diğer tarafı..
evet sadece bunları verebilirdim!
satırlarıma son verirken,
'seni sever olduğumu belirtir..
ve bu soylu ve olagelen bencillikten,
atalarımı en içten dileklerimle 'yâd' ederim...

7 Mayıs 2016

Tevâfuk Methiyesi

Aydınlığı ay ışığına umulan zifire bulanmış yola,
Günün yahut baharın sanki mütemadi müjdecisiymişte,
Zemherinin hatırı kalır, bilhassa gecenin o güneşlenmiş saçlara,,

Yangınlarda unutulmuş, hatıratı küllerinde saklı geçmişle,
Beklemenin mükafatı; beklentisizliğin asaletinde bir gelecekten,
Şahaneliğine her şeyin mübah sayılabildiği aşk büyüsünün,,

Seyrine kapılırken akşamüstü muhabbet sofralarında,
Yaşamakla yaraşılır sonsuzluğun, sonlarda gizlendiğini fısıldayan;
Hüznü, mutluluğu hak edercesine süzülürken; sevdirten o gözlere,,
























Her yeri kasıp kavuran sarı sıcak kuraklığa rağmen;
Serinliğinde tabuları yıktıran bir nisan yağmuru masumiyetinin;
Ancak bu kadar olur dedirten yaşama sevinci!

Kaçtıkça hatırlatır, kovalandıkça da anlamsızlaşır yaralar,sızılar,,
Ağıdı makbuldür buğulu gözlerin yardan yoksun yarınlara,
Bulunmaz aşk oysa; ya bulur ya buldururdu kendini!

Her acının karşılığını bulup, hiçliğin bolluğa dönüşürken,
Vuslatın anımsandığı bir sonu yakalatır gibiydi;
Unutturmanın mümessil gülüşlü sevgilisi,,,

27 Ocak 2016

Aklı Çelmesi Kalbin

Acıların en az korkular kadar etkisi vardır, yürekte ve daha çok akılda..
Acıyı, korkudan ayıran tek fark; korkular yok sayılabilirken, acılara karşı doğal bir lüksiyet mekanizmasının olmamasıdır.Açık bilinç halinde, gayet tabii acılar iyileşene dek unutulamaz yahut yok sayılamaz genelde! Akıllı olmak farkındalığı koşul sayar; Acılara rağmen yaşamak koşul sayılıyorsa, bu da bir bakıma şuursuz olmayı gerektirir; dayanabilmek ve enkazdan sağ salim çıkabilmek adına..
İnsanın fıtratında doğruya ulaşma eğilimi olsa da, ne tuhaftır ki çoğu zaman yaşadığı çelişkiler; hayatını kurtarmış bulunuyor.
Çelişki dedim de, bu ve bütün aralar..
Kendimi başa koyarak, çoğunlukta denk geldiğim; can sıkıntısı veya hüsran durumlarında, daha sıkkın ve daha üzgünken, mutlu ve keyifli hallerde ekseriyetle tam tersi bir durum var; az mutlu ve az keyifli olma hali tuhaf bir çelişkidir, üstelik bu olay acıya methiye sayılmaz mı? Ne var ki bize en çok zarar verenden vazgeçemiyoruz, belki de bu can alıcı durumla aramızda, alacak verecek kalmaması için sürekli hesap içerisindeyiz. Mutluluğa layıklaşma gayesidir galiba, huzuru ararken insanımız ve acıyla içli dışlı olması, belki arabeske sempatimiz bu yüzdendir, belki de 'annenin kaderi kıza' ve 'babanın günahını oğlu çeker' deyimleri misali ekseriyetle ciddiyet ve hüsran kavramı dışında içimize işlenen net bir olagelme durumundan yoksun kalmalarıdır;
ceddimiz ve bizim,,,

Gelişine Gel Hayatın

Hayat, dakika ardına dakika fırsatlar sunar ve ekler kuruntusunu yanına,,

İyi bir insanın işine gelmez hiçbir kolaylık, aslında tam anlamıyla basitlikte diyebiliriz bu kuruntuya; insanın emek sarfedemeden elde ettiği nimetleri kendine yedirememe hali,, zaman geçer, bıkkın, yorgun ve uyuşmuş şekilde karşılarken sıcak-soğuk bir günün sahra akşamını, artık kabullenmek ister kabullenir de belki kim bilir ancak doğası reddeder o ara ara hüsranı anımsatanı,,

Yorgun, argın ve kir ile pas eşliğinde,
Taşıdığı; huzur taşmış heybesiyle
Akşam evine dönen bir işçiye;
Hanımının elinden yediği pilavın lezzeti,,

Anlar ki kalıcı güzelliğe, iyiliğe, huzura ulaşmanın yolu az da olsa çetin zorluklardan geçer,,Ancak başlangıç için ilk adım adına bunu söylemek haksızlık olur. Kolay yada kötü bir başlangıç var olan başlanmamışlığa yahut zorlu bir bekleyişe yeğdir..Benimsenmişse şayet böyle bir yol,,,

Bazı değerlerin, bazen farkında, idrakında olamasakta, hayatın merkezinde yer alır ; Anne duâsı, vefa, masumiyet ve sevgidir, aşk bunların hepsini kapsar...

Zıtlıkların bir aradayken anlam kazanıp birbirinden kopmaması,
Akla-karanın yahut birbirinde ayrı düşünülememesi,
İyi ile kötünün; iyi-kötü bir değer oluşturabilmesi,,

Affedersiniz! Bayım,
Mucizemi aradınız...

Toplumun Bireydeki Yalnızlığı

Toplumun bireye ve bireyin topluma olan yükümlülüklerini yerine getirmemelerinden doğan; çoğulcu bir yalnızlık furyası ile karşı karşıya mıyız ?
Toplumun yapı taşı olan bireyin, yanlış bir algıyla; gruba dahil olmama ya da olamamasının doğurduğu; paylaşımcılığa tavır ile bireysellik sanılan ancak bu durumdan yoksun olan yalnızlık kavramına sempati mi doğurmamaktadır?

Osmanlı gibi 600 küsur yıl dünyaya hüküm sürmüş bir hükümdarlıkla yönetilirken monarşinin parçalanması; halkın fikir dağarcığına bireysellik ve özgürlük kavramlarının tohumları atılmasına vesile olmuştur.Çoğu gitmiş azı kalmış; adı sanı daha koyulmamış olan halkın, bu kavramları daha hazmedememişken eğitim-öğretim şeklini, sosyo-kültürel yapısını, toplumsal ve siyasal yönünü belirlemede en büyük yapı ve hasar taşlarının olduğu bir Kurtuluş Savaşına girmesi bireyin bireysel açıdan özgürlük kavramını hazmetmesini bir bakıma çok sonraya erteletmiştir. Bu savaşın en önemli sonucu bireyin bireysel özgürlük ihtiyacını en azından bir yüzyıl unutturacak, tabiri caiz ise bu yokluk durumuna anestezi sayılacak ve bir kaç nesli bir arada tutacak olan vatan-millet kavramıydı. Ne var ki mazisinde savaş kalıntılarını barındıran gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin ileri tarihlerinde vatan ve millet kavramı, sanal bir tablonun güçlü ancak en dıştaki çerçevesi olarak yer bulacaktı.

Vatan kavramı yoksunluğu; bir millet için en büyük ikinci tehlikedir, birincisi ise kişinin birey olamaması ve bundan doğan toplumsal paylaşmaya, benimsediği karşı tavrıdır. Bu tavrın oluşmasında en büyük etken hiç şüphe yok ki ataerkil toplumun getirisi olan; kendinden herhangi bir açıdan ileride olanı çekememe, başka yaşayış şekillerine özenti ve kişinin kısa vadede akılsal ve fiziksel doygunluğa kapılma; bilincinin zayıflamasına yol açar ve bu da toplumsal bilincin zayıf olmasındaki yegane sebeplerdendir.

İnsanların; bünye, ruh ve zihin olarak belli bir kapasiteleri vardır ve bu kapasite kişiler arası farklılık gösterir. Kişi kapasitesini potansiyeli yada tersi yönde zorlarsa duruma göre; iyi yahut kötü sonuçlarla karşı karşıya kalabilir.Bu durum toplumun belirsiz kesimlerinde kabullenilmiş ve uygulanmakta olan, hiçbir ahlaki değeri olmayan ve ekseriyetle kabul görülmeyen; aile içi iletişimsizliğe, toplumda kendine yer edinememe, başkalarının onayını almadan harekete geçememe yahut tıkanma, asosyal, anti-sosyal ve sosyo fobi gibi belirtilerin oluşmasına sebep olan yukarıda belirttiğim gibi aşırı ataerkillik ile beraber aşırı disiplin, aile içi iletişim ve eğitim eksikliğindendir. Kişi bu bilgi yozlaşmasıyla toplumda yer edinebilme çabasına girişir ve bu kapasite halinin yanlış kullanılmasıyla oluşan bu tutarsızlıkla kişi; ya yorulma halinden dolayı pasif-asosyal bir kişiliğe bürünür ya da aşırı ego halinden dolayı toplumda ki diğer bireylerin yaşam alanını ihlal edip kendince hakkı olanı almaya çalışır ve büyük zararlara yol açabilir. Tabi bu iki semptomun keskin olmayan ortalama hali de mümkündür.

Toplum, bireyin; bireyde toplumun aynasıdır. Bu hal, 'üzüm üzeme baka baka..' misali  olumlu yada olumsuz yönde de gelişebilir.

Teknolojik gelişmişlik bir yana, ilerleyen zamanlarda daha büyük zararların oluşmaması için bireyi tanıyan bir toplum ve toplumu tanıyan birey kavramının güçlenmesi adına, kişiyi birey olarak topluma kazandırmak için yükümlülüklerinin idrakında olan; aile ve eğitim planlaması, kültürel bilinç, yaşayış algısı ve en önemlisi bireyin dahil olacağı toplumun başka bireylerden meydana geldiği olgusu hakkında bilinçlenmiş başta ebeveynlere sonrasında eğitmenlere çok büyük görev düşüyor.

26 Ocak 2016

Olmamış Bir Baharın Yeşerecek Çiçeğine

Konu mühim, malum var oluş derdi yani huzura ermek yanisi aşktır dert,,
Velev ki idamesi güç olan lakin olmazsa olmaz olan yaşama hürmet,,,
Katlandıkça daha da bir ağırlaşmış olan ve getirisi cabası olmuş 
-Hadi hengame diyelim biz bu karmaşaya..

Ne masumiyet ne çocuk ne vefa ne de ölüm az gelir,
Bir layıklaşma evresidir hem gel-gitli hem de çokta alacaklı.

Ne senindir ne de senin değil azizim,,
Zorbalığa, rezilliğe girer öbür türlüsü,,

Akabinde yasallaşır sevişler, silüetin artı değerlenir düşte,
Aşağı kalır yanın kalmaz -scarlet tanager- kuşundan...
Pozitif bir bencilliktir oysa bu ayrıcalık istemim,
Karşı sandalyeye indirgenmek seni müstakbelim..
Hiç yoktan düşmemiş, düşünülmemiş bir düşte,
Bu toplumun düşmüş ve çoktandır yoksuz yüzünün;
Cuk diye oturması seyr-i yerine...

Hazır nefes seyri yerinde 

Nefes diyorum nefes
Tükenir zaman sonra
Vefa dediğin bağlılığa(aşka) hürmet
Muhakkaktır ki yol ayrımında 
O bile yalnızlığı bahane edip piç çıkar
Vay ki ne vay ''Selimciğim'',,
Bin diyorum! bin hayata bir ölüm sadece

Derler ki bir perdedir şeytan

Şayet fısıldamayı bilirsen o vakit 
Perde açık kalır duymaz, sağırdır o
Akabinde Fizan'ın cevabı gelir

Hüzün dediğin hengamenin virgül çekmesi

En acıklısı, en acıtanı, en ölümsüzü, en bitmeyeni,,,,
Bir kaybolup meşk sefası derken şenlik;
Şıp diye gelmesi ölüm acınası.

Soytarılar(soysuzlar) diyorum 'albayım'

Soytarılar! Arması olmadan yaşayamayan-
O kılçık zadeler ne de sevinmiştir bu halimize..

Hani yaşanmasaydık diyorum bazen

Yahut yaşanmasaydı, bize bizden olanlar
Zamanı ele alsak ve aldırabilseydik mesela
Zaman makinemiz olsa, geriye de değil ileriye hiç değil;
Bam başka bir yer, çakılıp kalsak orada senle hepimiz.
Rüya diyorum hiç olmazsa en azından bir rüya, çok mu!!
Serde kendimize gelirken ne ala,
Hiçliği de kabulleneceğimiz bir rüya ya da bir yaşam..

Muhakkaktır ki son soluk bekçisi, alınanın geri verilişi,

Mukadderat! Son demde karşılanması;
''bak ne güzel yaşadık, o yüzden ölüm geldi hoş geldi''
Dedirten ve de bir babanın oğluna yazgıladığı
Bir rüya veya bir yaşam, veyahut yanılgı da olabilir hiç yoktan...














2 Ocak 2016

Malumun Ağıdıdır

Sıcacık bir mevsim serinliği,
Ölmüş bizden müstakbelim,,

Yokluğunun ertesi külleşmeler,
Buz tutmuş, savrulamıyorum,,
Sonsuz kederin kapsama alanı,
Vâr ile yokun kesişmesi yolları,
Vârdım, yok olamıyorum şimdi,,

Keşke dillenseydi sana kadar;
O tükendiğimiz serabın sonu,
Ağırlaştırılmış ağıtlarıdır masumiyetin,,
Soğuk yağmurlaşmışsın müstakbelim,
Şimdi daha bir yoksuzum senden,,

Bilhassa bilirdin oysa, nevruzu,,
Gelişinden, mesela cemre düşerken;
Harlanması ateşin giderayak,
Bahar ile çiçeklerin şanına,,

Eskiden olsa, kahramandı;
Varı yoğu saçma tüfek olanın,,

Bilmukabele canım benim,
Anlaşılamama kaygısındaydık;
Bir Fars lanetidir oysa bu,
Diğer ucu taşlanma korkusu,,

Sen sıra gelmişliğin verdiği,
Soyu Kürdün meçhul çiçeği,
Hayırlara vesilenin müstakbeli,,
Belki de sade Gelejer güzeli,,,


12 Kasım 2015

Uyuşturucu İlleti

Türkiye'de Uyuşturucu İlletinden Doğan Ürkünç Tablo

Türkiye'de uyuşturucu kullanımının 2012,2013 raporlarına göre, AB ülkelerine oranla artış olduğu ve bu artışın PKK/KCK terör örgütünün bu zehrin yayılmasında en büyük rol oynadığı açıklanmış,öte yandan da ülkenin genelinde uyuşturucu kullanımına ilişkin ürkünç sonuçlar ve halen çoğu ilimizde madde kullanım ve bağımlılığından zarar gören insanlar var.İlk olarak EMCDDA(Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı Merkezi)'nın , Türkiye'ninde içinde bulunduğu 30 AB ülkesinde 2012 yılını kapsayan bir rapor sunmuştu.Verilere göre; Avrupa ülkelerinde toplam eroin miktarı 18,3 ton olduğu ve bu miktarın 13,3 tonunun Türkiye'de barındırıldığını açıklamıştı.30 Ülkenin dahil olduğu raporda AB ülkelerinde ele geçirilen Ectasy miktarının en çok Türkiye 357 kg(2 milyon 961 bin 553 adet) ile birinci sırada yer alıyor.Esrarda ise İspanyanın ardından 27 tonla Türkiye esrar barındırmada ikinci sırada öte yandan Türkiye genelinde geçen yıllara kıyasla eroin kullanım miktarında artış olduğu açıklandı diğer bir sonuç ise 2012 yılı uyuşturucu kullanımından 160' a yakın insanın hayatını kaybettiği açıklanmıştı.

İkici olarak da TUBİM(Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi)'e 2013 yılını kapsayan uyuşturucu kullanma ve temin etme raporuna göre; 1 yılda 325 kişi uyuşturucudan ölüyor, 4 bin 720 kişi ise tedavi görüyor.Operasyonlar sırasında ise 150 bin civarı kişin uyuşturucu kullanım ve satışını yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınmıştır.Esrarın en çok kullanıldığı iller başta Diyarbakır, Şanlıurfa olmak üzere Güneydoğu illeri. Eroin kullanımında İstanbul,ectasyde  ise Ankara ilk sırada; kokain kullanımının en çok kullanıldığı yerler ise turistik bölgeler olduğu açıklandı.Raporun diğer ürkünç bir sonucu ise ; PKK/KCK terör örgütü mensuplarının uyuşturucu furyasının her aşamasında olduğu ve insanları zehirleyerek elde ettiği finansmanla örgüt mensuplarının silah ve techizatlarının karşılandığı bilinmektedir.Diğer bir sonuç ise PKK'ya karşı yürütülen 2013 yılı operasyonunda 4,5 ton eroin, 36,5 ton esrar, 4,3 ton baz morfin, 22 kg Afyon sakızı, 710 kg kokain, 344 bin 135 adet
sentetik uyuşturucu, 27 bin 630 litre asetetik anhidrit ve 4 tane ele geçirilmişti.

Emniyet Genel Müdürlüğünün 30 kurum ve kuruluştan temin ettiği verilerle hazırlanmış 2013 Türkiye Uyuşturucu raporu ise ; uyuşturucu kullanım ortalamalarının açıklandığı ve kesin veriler içeren diğer çarpıcı rapor.Rapora göre; Türkiye genelinde uyuşturucu kullanım oranı 15-24 yaş aralığında %2,9/ 25-44 yaş aralığında %2,8/ 45-64 yaş aralığında ise %2,3'ten oluşmaktadır. Esrarı ilk kez kullanma yaş ortalaması 20 olarak belirtildi.Erkeklerin %3,5'i kadınların ise %2,6 'sı uyuşturucu kullanmakta. Eğitim durumuna göre; eğitimsizler de % 2,6, ilkokullarda %2,4, ortaokullarda %3,2, liselerde % 2,6 üniversiteler mezunlarında ise % 3,1 kişi uyuşturucu bağımlısı; Bekarların %3,8, evlilerin %2,4, boşananların ise %1,5'i uyuşturucu kullanıyor.Ayrıca alkol ve tütün mamullerini kullananların, kullanmayanlara göre daha fazla uyuşturucu kullandığı açıklandı.

Bonzai Gençlerin Yeni Felaketi

Bonzai(Bosai) gerçek anlamda, Bon(tabak)-Sai(ağaç) anlamına gelen ve Japon ile Çin tarihinde minyatürilize edilmiş ağaçları ifade eder. Türkçeye bonzai olarak geçmiştir ancak okul, sokak, ve harabelerde ticareti yapılan ucuz uyuşturucu olan bonzai ile hiç bir ilgisi yoktur.Gençlerin son zamanlarda Türkiyenin bir çok yerinde özelliklede Bursa ilimizde kullandığı bu zehir; delirterek ölüme götüren yeni nesil zehirdir.Bonzainin en çok kullanıldığı Bursa da peynir ekmek fiyatıyla gençleri ağına düşürmekte; 15 yaşında Doğan Y. bonzai kullanmaktan dolayı Bursa'nın Merkez Osmangazi ilçesi Ziraat Parkında vatandaşların farkettiği ve baygın halde yatan Doğan Y. sağlık ekipklerince Uludağ Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırılmış ve sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu açıklandı.Bursa da yakın zamanda meydana gelen diğer bir olay ise; Merkez Osmangazi ilçesi Osmangazi mahallesinde yaşayan Gökhan C. akrabaları tarafından evde fenalaşmış halde bulduğu ve 112 acil servis ekiplerine haber verilmesinin ardından ekipler tarafından hastaneye kaldırılan Gökhan C. tedavi altına alınırken, gencin bonzai içtiği için fenalaştığı öğrenildi.Geçen hafta ise yine Bursa da bu sefer de Gökdere bulvarı ağaçlığında biri baygın, iki genci gören vatandaşlar polis ve 112 den yardım istemişti.Gençlerden 17 yaşındaki M.E. uyuşturucun etkisiyle, ayakkabısını ekmek zannedip ağzında çiğnemeye başlamış ardından polis ve sağlık ekiplerinin ayakkabıyı ağzından almaya çalışırken gencin 'bırakın karnım aç' diye tepki göstermiştir.Bölgede görev yapan 112 ekibi bir kaç saat içinde benzer 4 ayrı vakayı hastaneye taşıdı öğrenildi.Tüm önlemlere rağmen bonzai illetinin önüne geçilemiyor,Bursa da adını vermek istemeyen bir ambulans şöförünün açıklamasına göre; her geçen gün onlarca genç bonzaiden zehirlenip hastaneye kaldırıldığı ve öte yandan gençler arasında, yaygın olan bonzai kullanımı okul çağındaki çucukların kullanığını ifade etti...Romanların yaşadığı Kızyakup mahallesi yıkılınca, Romanlar bir çok mahalleden ev satın alıp, mahalle aralarında, metruk ve harabe binalarda 5 ila 10 liraya gençlere sentetik uyuşturucu bonzai ticareti yaptıkları biliniyor. Mahalle sakinleri durumdan muzdarip diğer taraftan polis ekiplerinin defalarca operasyon düzenlemesine karşın sonuç elde edemedikleri öğrenildi. Bonzai'nin diğer vebalı şehri Aydının Kuşadası ilçesinde geçen hafta baygın halde bulunan ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren 23 yaşındaki Oğulcan Güner, arkadaşlarıyla beraber içtiği sentetik uyuşturucu yüzünden hayatını kaybetmişti.Güner'e uyuşturucuyu içirten arkadaşlarının ifadesine baş vuruldu, bonzai kullandıklarını itiraf eden gençler, Güner'in yüzünün sarardığı,ağzından köpük geldiğini gördüklerinde kusturmaya çalıştıklarını ancak başaramayınca kaçtıklarını itiraf etmişlerdi.Kocaeli Gebze ilçesi ağaçlık alanda cesedi bulunan ömrünün baharında olan 20 yaşındaki Ferhat Tarakçı bonzai yüzünden öldüğü öğrenildi.
Evet bunlar sadece haber için seçilen bir kaç olay lakin açıklanmamış, şu an bile olmakta olan uyuşturucu furyasına sayısız kayıp verilmekte.İnsanımızın başına bela olmaya devam edecek olan uyuşturucu kullanımı Türkiye'nin geleceği için büyük tehditler teşkil ediyor.

24 Ekim 2015

Bir Teslimiyet Bir Zafer

Fıtratında yaradılış gayesi kokar,
Griliğe mahkum kalmış Seyyaha;
Gördüğü rengarenk bir rûyanın,
Gerçeği çekinilmez kılması,,,

'Aşka ömrün fedası mübahtır', özlü sözü; yaşanan ve hissedilen çoğu tek taraflı aptallıklara daha doğrusu masumiyetlere, bilhassa acılardan mütevellit iniş çıkışlara ve nazaran bir yazıya başlarken, ağırda gelebilir yazılanlara, yine de ağır olması yeğni olmasından yeğdir,,

Ölüm alıp götürene dek; ilkler de olur, nefes alındığı müddetçe ilkelerin gölgesinde,,
Umut yerini keşkelere,
Samimiyet ise yapmacıklığa bırakırsa;
Heyecan yerini sıradana,
Aşksa ölüme teslim eder,,

Eskiler -daha doğrusu yıllanmış olanlar- ''az ve öz makbuldür'' derler, şimdi ve sonrası içinde geçerlidir,,,Ancak azlık-özlük meselesinin idraki yeterli değildir! Yanlış anlaşılmasın, kelamın isabeti için yeterli ve gerekli olan bilinç yoksuzdur,, Bundan mütevellit lafı uzatmak gerek ki, ortasında veyahut sonunda yakalamak içindir, başta kaçırılmış mutlak olan gerekliliği,,,

Aşkında bir ömrü var mıdır?
Görünen kısımda, insan gibi doğar, ağaç gibi yeşerir ancak mutlaktır ki sonsuzluk, aşkın bekçisidir,,
Ömür biter ölüme, su kâr etmez kuruyana, değişim bile bir yere kadar değişecek, oysa aşk ödünç verir kendini bir ömürlük, toprağa karışır ve bir çiçekte kokar,,Gök yüzüne karışıp yer yüzüne geri gelir,,,
Kıyamet değişim tükendiğinde değil, nesiller aşkı tükettiğinde gelir,,

Aşkın mayası umudun gölgesindeki;
Heyecanın samimiyete teslim oluşu,
Yani sevinin ta kendisidir,,,

Bir filmde ilginç bir replik fark etmiştim, ''Ölümsüz adam'' karakteri 'Her şeyi bilmekle hiç bir şey bilmemek aynı, nihayetinde odun olup çıkıyorsun' diyor, böyle bir paradoksa vakıf olan ekseriyetin, her şeyi kurcalamayı bırakıp mantıken sadece o karmaşada durmak ister; bazılar da bildiği halde ama bildiğini bilmiyormuş gibi; elindeki kazmasıyla, yerin bir karış altındaki ile bin karış altındaki toprak arasında bir fark olduğuna inanır,, bu da yaşamın verdiği can sıkıntısından doğan bir yere bağlanma ihtiyacı, kendini unutma merakı,,
Bazen aklı kurcalayan şeyleri kurcalamak iyidir, her şeyde olduğu gibi dozajı iyi ayarlamak gerekir,,
Dozaj yani denge,,
Ekseriyetimiz bu denge meselesini kontrollü olmak ya da sıfır hataya ulaşma durumuyla karıştırırız, oysa denge dediğimiz emsalde  -yaşamak dediğinin ta kendisidir de-, tam tersi de sayılmaz daha öte bir sistem, bir oluşum,, bazen de bu düzeni çözmek yerine kendini bırakmak, tam anlamıyla oyuna kurulmak, bu da oynamayı daha da basitleştirir,,,

''Başlı başına bir dünyadır aşk,,
Ya tam ortasındasındır, merkezinde,
Ya da dışındasındır, hasretide,,,''
Der, Elif ŞAFAK,,,
Nerededir bu dünya ve kim görmüş yahut barınmakta,, Peki kim ister ya da layıktır,, Peki kim farkında değildir, aşkın? Her neyse de bilmeyende mi, hasretinde sayılır?
Mecnun'mudur, gediklisi; tuzuyla şekeriyle;;
İnsan farkında olmadığı şeye özlem duyar mı?
-Duyabilir, kalp bu; aşk, budur,,
İmkansızı mümkün kılan bir dünya, başlı başına hemde,,

Her insan aşkı hak eder mi? Bilmem ama;
Her aşk, insanı hak edermiş,,,

4 Ekim 2015

Başı Yok Bunun

  Bütün kötülüklerimi öldürdüm ve arta kalan iyilikleri giydim üryan vücuduma,, Utanılacak bir şey de kalmadı, sana dair olanın dışında tabii -tabii kelimesini kullanmasam da olurdu da neyse,, olsun bir şeyin farkındaydım uzun zamandır ancak bu aralar idrakına varabildim; hangi kelimeyi kullanırsam kullanayım  o bana ayak uyduruyor; pabuççu gibi;; Evet kelimelerle aram iyidir sade bu tezahürde,,
Sana dair olanın dışında demiştim evet ve bugün o utuncıda öldürüyorum,,

         Elimden geldiğince senli benleri gerçeğe indirgeyeceğim, olmadı öldüreceğim olmadı bir dinamit ve herkeste benleşmeler,,
Bilmezsin belki, beni ne korkuluk nöbetleri ne de darplar öldürdü,, Evet beni sade ve sadece belirsizlik öldürdü ve en büyük belirsizliğim sendin ve ve getirdikleri - üçüncü tekil şahıs kullanımı affola müstakbelim,,

Her şeye indirgemek gerekirse; kayıtsız-şartlı vazgeçilmezliğin,

Düşümün gerçekte tevafuk bulmuş haliydi,,

İnanmazsın belki ama yağmur yağıyor,,
Neye yorarsan yor,,
Sonuç olarak;

Ceza infaz kurumu kararı nezdinde; ölümün caiz kılınmıştır,, -tabii ki mecazen ve en kötüsüdür de
-sağ olaydılar şaiirlerimizden tecrübeyle sabittir,,,
Ve öldürdüm seni;;;



           

17 Eylül 2015

Denge Özlemi

Yeninin, farklının daha çok farklının bile yanında eser kalmadığı; her şeye yahut hep var olanla yüzleşebilme durumu,, Yeri geldiğinde savaşı bile göze alma durumudur ve en önemli aşamadır,, evet denge özlemiydi bu!
Acıtan bir şey öldürmüyorsa güçlendirir, tuhaf,, ancak çok büyük bir darbe her şeyi yerle yeksan edip yokta edebilir,,
Oysa insanın hayatını allak bullak eden ve çekilmez kılan, darbenin büyüklüğü değildir,, Bilakis bu oluşuma, bu olguya karşı hazırlıksız yakalanma ve de tepkisiz kalma durumudur yahut önlem alınmamasından doğan koflaşma hali,, Kaygı ve zaaflar ise bu durumu daha da öldürücü sunar, kılar,,

Hayat enteresan bir yapı ve ruha sahip; ürkmemek elde değil,korkulur da,, Bazen ürkme ya da korku iyi gelir, elinde ne var ne yok bir daha hatırlamış olursun,, He bu arada ürkmek daima ani şok etki yaratmasından mütevellit yenilenmenin gebesi fakat korku az olsun mümkünse hiç,, çünkü çürüyorsun,, biliyorsun!!
Misal, un olacak miktarı da fazla tabii, çöpün atılması yani yeni şeyleri koymak için, un ufak olan bir şeyler mutlaka olmalı ki yaşayabilelim,,
O olmazsa olmaz, yaşamakta olmaz ki o 'tuz'dur -ki suyun kıymeti anlaşılsın, zaten biliyorsun,,
He az da olsa şeker olacak; olmazsa olmaz diyemem tabii lakin olursa iyi olur,, Karın tokluğundan sonra alternatiflerde kullanılabilir, 'anladın sen' -Çay gibi,, çay önemli! Bak az kalsın unutuyordum, meyve de olsun tabii,,,

Muhakkak ki insan şuursuzlukla delilik arasında gidip gelir,,,

Rab, sunduğu hayata ithafen; gözle görülen mucizeler de sunar, görmesini bilene tabii,, Milyarlarca kaderin ikili sistem ve cabası ile ortak yazılması ve benim ve hepimizin cüret edip; akıntıya bırakmak yahut direnmek,,Ağacın dallanıp budaklanması sonra meyve vermesi; üstüne üstün bir de gölgelik olması,, Şekerin; un, tuz, ve suyu kaynaştırması; misali ''insanla insan'' arasında ki buzların çözülmesi ve neemiş insan biraz daha anlar bazı şeyleri çünkü mutlu olmaya yakın,güçlenir de hem!! Artık kaygı ve zayıflıkların ''kaba''sı almış bir şekilde hayatın ipliğini örmeğe başlar,,,
''Evet bu anlar ve hisler, kaygı ve zayıflığımıza karşı mola yerlerinden esintilerdir ve fazla rehavete kapılmamak gerek!!''
Yol var her zaman da olacak, olmakta zorunda gerçi,,,

Akabinde sabır ve insanı yoran süreklilik gerekir; bayağı olan ile halet-i ruhiye arasında mekik dokunması -ki budur insan olmanın ve yaşamın anlamı,, Bir bakıma kontrol bir bakıma  da dayanma gücü ya da dayanabilme gücünün sınanması; zayıflıklara karşı, ancak böyle karşı çıkılabilir kendimize,,

Muhakkak ki insan kendi kendini tüketir, ancak anlarla yaşar ve anılarla yaşatılır''
Kişinin çokça, daha da, baya da insan olmasının sırrı, -ki iyi ve kötü olama kalıplarının dışında olan ; meşekkat ve de hasbihalle; haşir neşir yahut karı koca olma halidir,,,

Hayatın kendine has ne formülü var ne de gizlediği bir sır,,Mütevellit ki her şeyi dengede tutma çabası yani benliğin es geçilip etrafın düzelmeye bırakılması olmadı düzeltilmeye çalışılması dengesizliği de aşan bir durumdur yani 'kaostur',,

Ana düşünce;
''Dengesizliğin içinde kurulan denge asıldır,,,! ''

24 Ağustos 2015

Başlangıç Öz Benimsenememesi

               Ah bu başlangıç durumları, temel atmalar, atılacak ilk adımlar, açılış merasimleri vesaire.. Ne demiş; başarıya ulaşmada atılacak ilk adım çok önemli; bir de yalancının yalancısı var o ayrı konu- ne demiştik giriş; Türkçede paragrafın ilk bölümü, bir kitabın ön sözü; çoğunluk girişin birinci bölümle başladığını sanır- değil işte, bir kitabın başlangıç kısmı ön sözüdür.Yazarın yahut başka bir yazarın; kitabın yazılış amacını, özet mahiyetindeki özetini vesaire anlatabilir.
Teoride hata yapma lüksiyeti fazladır; amacından sapan anlam bütünlüğü, virgül kaymaları tekrar gözden geçirildiğinde fark edilir ve düzeltilir.
Pratikte, giriş durumlarında hata yapma lüksiyeti yok denecek kadar az(olmalı)dır; hem azdır dediğim öyle kabul görmüş genel geçer çevrelerde...Aile toplumlarında, bireyin yaptığı hata kabul görülmez ekseriyetle tuhaf karşılanır.Genelde; bağırış, çağırış ve kızışmaların ardından üstü kapanır, konuşulsa bir daha yapılmayacak ve çözümü bazı hataların, bir dakikadan az bir süre oysa...Birey doğru olmakla güçlü olmayı karıştır yahut güçlü olmayı doğru olmaya yeğleme alışkanlığıyla yetişir. Doğru(doğal) insan daima hata yapabilir ve güçlü insan hata yapa yapa doğruları bulurken, bir çok hatanın olagelme ihtimalini önceden kestirip yapmama ve olgunlaşma(büyüme) sürecidir.
Bir babanın kendinin doğru bir tezahürde olduğunu sanıp, oğlunu da  kendi gibi görmek istemesi; tam anlamıyla bu durum; babaya göre akıllı ve çevik olmakla olunan; çocuğa göre karmaşa ve zorluk dolu olan bu boyun eğme ve sığlaştırma durumu babanın çocuğuna yüklediği en büyük günahtır. Yeni neslin kendini güçlü göstermeye çalışması, gerçeklerden kaçmasındaki en büyük nedendir ve hata yapma korkusu; bütün başlangıçları alır elinden...

15 Ağustos 2015

Aşkın İç Yüzü


Sevmenin bilmem kaçıncı gün doğum ve batımındayız,
Uzaklaştıkça, payı kendinde de büyük olan;
Bedeli yokmuşçasına, mayhoşluğuna kapıldığımız.
Karşılığı bir başka bahara gözetilmiş olan;
Unutmamak adına bilhassa kaybolmamak uğruna,
Bir ömrü bedel saydığımız, müsebbibi sevmelerden..

Sevilmemenin bilmem kaçıncı güz yılı dönümündeyiz,
Gelmeme ihtimali lügattan çıkarılmış olan;
Bir gün kapımızı ansızın çalacağını umduğumuz,
Tek,gelişlerin olduğu bir baharın müjdecisi olan;
Her şeyin güzellendiği aşka nazır gözleriyle..
Eskimeyen bir bekleme asaletini azmettiren sevgili!